Bilindiği gibi sigorta, kurumsal bazda, hukukî yapısı itibariyle, “sosyal sigorta” ve “özel sigorta”şeklinde iki farklı disipline sahiptir. Buna göre devlet tarafından kurulan ve korunan “sosyal sigortalar”, çağdaşİslâm hukukçuları tarafından geniş tartışmalar neticesinde genellikle câiz görülmüştür.
Sosyal sigortalarda, sigortalının ödediği primler, bireylerin irâdelerine bakılmadan alındığı için bir tür “vergi” niteliğinde algılanmıştır. Yapılan kesintilerin mecburi olması, ödenen fazlalığın devletin vatandaşına bir ihsanı olarak kabul edilmesi gibi gerekçelerle zamanla ihtiyaç ve zarureten de olsa cevaz verilmiştir.
Özel sigortalar ise ya kâr gayesi güden bir “anonim”ticârî şirket ya da “kooperatif” teşekkül tarzında organize olmuş bir ortaklıktır.Kooperatif teşekküllü sigortalarda gaye, sigortacının kâr amacı olmayıp, rizikoların gerçekleşmesiyle doğan zarar ve kötü sonuçların yükünün üyeler arasında paylaşılarak azaltılmasıdır. “Kooperatif teşekküllü sigortalar” da yine çağdaşİslâm hukukçularınca genellikle câiz görülmüştür. Ancak çağdaş İslâm hukukçularıarasındaki bu genel anlayış,”anonim şirketler” tarafından yürütülen”ticârî sigorta” işlemlerinin hükmü konusunda sigortanın “kumar ve bahis, garar ve cehâlet, ribâ ve fâiz” içerdiği gerekçesiyle bozulmakta ve yerini derin bir fikir ayrılığına bırakmaktadır.Bu tür sigortaya yaklaşımlarıbakımından da çağdaşİslâm hukuk bilginlerini iki gruba ayırmak mümkündür.
Birinci grup İslâm hukuk bilginleri, bu özel sigorta türlerinden özellikle tazminat ve meblağ sigortaları sözleşmelerinde, İslâm’ın haram kıldığı, kumar ve bahis, garar ve cehâlet, ribâ ve fâiz gibi sözleşmeden ayrılmayan (lazım) vasıfların varlığını iddia edip alternatif olarak özgün İslâmî kurumların teşekkül edilebileceğini öne sürerek, genellikle meblağ sigortası sözleşmelerini şans ve tâlihe bağlı sözleşme sayıp haksız kazanca yol açabileceği endişesiyle fâsid veya bâtıl görüp meşru saymamaktadırlar.
Müslüman ülkelerde yapılan çalışmalar, sunulan tebliğler, yayınlanan makalelerde genellikle bu duruma (sigortanın garar ve fâiz ilişkisine) dikkat çekilmiştir.
Diğer grup hukuk bilginleri ise sigorta sözleşmelerini, temel ve tâlî kaynaklardan hareketle tek, iki ve çok taraflı benzer hukukî ilişkilere kıyas ederek; sözleşme serbestîsi ilkesi gereği, hakkında yasaklayıcı nass da bulunmadığından yeni bir sözleşme addedip her iki sigorta türünün de mahiyeti itibariyle aynı olup aralarında karakteristik bir farkın bulunmadığı, her birinin de sonuçta aynı kapıya çıkacağından, haksız kazanca yol açmamak(ribâdan uzak olmak) kaydıyla meşru saymaktadırlar.
Görüldüğü üzere çağdaşİslâm hukuk bilginleri genellikle, devlet teşekkülü olarak kurulan sosyal güvenlik kurumlarını dinin özüne uygun görürlerken; hukukî düzenlemesi devlet tarafında yapılan ve denetlenen özel sigortalar konusunda farklı görüşler beyan etmişlerdir. Genellikle çağdaş hukuk bilginleri, devlet tarafından kurulan sigortaların caiz görülürken; özel hukuk tüzel kişilerin kurmuş olduğu sigorta türlerinin bazılarını caiz görmeme eğilimindedirler. Saygılarımla. Prof.Dr. Abdulhadi Sağlam Kaleminden