
Bugün Müslümanlar arasındaki problem, üslup problemidir. Öyle ki Müslümanlar arasındaki üsluba bir bakınız. Bazı Müslümanlar, mutlak doğrunun, kendileri olduğunu iddia ederler. Kendi dışındakilerin ise ya mürtet ya sapık ya da dini tahrip eden, dinden uzak insanlar olarak görürler. Kendilerini doğrunun yanında ve Allah’ın has kulları olarak görürler. Aman Allah’ım bu ne büyük gaflettir. Yahudilerin adeta bulaşıcı müzmin hastalığına yakalanmış gibidirler.Keza Hristiyanlar gibi kendisini mutlak doğrunun tarafı görüyorlar. Kendi gibi düşünmeyeni adeta mürtet sayıyorlar. Tanrı adına adeta içtihat ediyorlar. Tarihten ders de almıyorlar. Müslümanlar da bu hastalıklara yakalanınca adeta herkes bugün birbirini hak adına buduyor.Budama vakti olmasa da birbirlerini ağaç gibi görüyor. Budasa yine iyi, adeta kesip öldürüyor. Topluma gömüyor. Birbirlerine dünyayı zindan ediyor. Mikrop saçan fasık sivrisinekler gibi bazıları haber getiriyor. Akabinde dargın bakışlar piyasaya iniyor. Hani fasığın haberi beyyinesiz tebeyyün etmezdi. Artık selam sözcüğü bile değmez oluyor. Bu hal Müslümana günah olarak yeter de artar. Başka günah işlemesine gerek bile kalmıyor.Keza başka düşman aramaya gerek de kalmıyor. Bu ne nefret, bu ne kindir. Desene naslar sözde kalmış, özde değil. Eline silahı versen, seni yok edecek. Gönlünde seni zaten öldürmüş. Kalbindeki misafir odasını kardeşine kilitlemiş. Hâlâ yaşarken diliyle birbirlerine oklar atıyor. Yaraladıkça yaralıyor. Bunuda maharet sayıyor.Hani var yaTarihte Zübeyir b Avvam, yaralarımı mı gördün demişti. Sahabe evet yaralarını gördüm demişti. Biz de bugün toplumda yaşayan ölüleri, yaralıları görüyoruz. Dünya mı bizlere yetmiyor. Sığmıyoruz dünyaya galiba. Desene dıştan ve içten iradeye baskı yapan sebepler var. Hani biz bir ailenin çocuklarıydık. Tasavvufta, tarikatta, cemaatte cemiyette benimdi, bizimdi. İyide kötü de, günahta sevapta benimdi, bizimdi. Ben senin, sen de benim içindin. Kardeşinde yok olup tevhit olmuştuk.Biliyorsunuz ki vücudumuzdaki bütün âzâlar çift olduğu halde kalp tek yürektir. Acaba nedendir? Sevmek, âşık olmak, tek yürekliolunmaz ki…Tek yürekle yaşamak, oksijensiz yaşamakgibidir.Desene her yürek çiftini arar, tek yürekle yaşamak, yaşamak değildir. Yaşamak bir can taşımak değildir.Hani yasamız, birbirinizi sevmedikçe cennete giremezsiniz? buyurmuştu. Desene Fatih Sultan Mehmet gibi “sen kokmayan gülü neyleyim. Neyleyim ben sensiz baharı”. Fatihin istemem şiirini dinle isterim. Vay cennet mi istemiyoruz? Müslüman mı olamadık? Oysa iyiliğe iyilik, her kişinin kârıdır. Kötülüğe iyilik, er kişinin kârıdır. ER KİŞİ NİYETİNE… BUYURUN! Galile, dünya güneşin etrafında dönüyor dediği için hâkimler onu ölüm cezasına çarptırdılar. Hürriyeti uğruna, hayatını feda etti. Hürriyet, iradenin başka kuvvetler tarafından baskı altına alınmaksızın, özgürce düşüncesini ifade etmesidir. Hürriyet olmazsa kişi nasıl sorumlu tutulsun. İslam mahza özgürlüktür. Dileyen cennete, dileyen cehenneme gider. Oysa cehaletle mücadele her bireyin görevidir. Daha çok da devletin görevidir. Her şey bir şeydir, fakat cehalet hiçbir şeydir.Bugün şu Müslümanlara bakın, ne kadar da bölündük, ne kadar da boğulduk. Artık nefes alamıyoruz. Yoksa sanayi mi havamızı mahvetti, kirletti, fosil yakıtlar mı kullandık? Lağımları mı derelere, denizlere akıttık. Doğal düzeni desene bozduk. Mikrop ve virüs saçan sivrisinekler tarafından öldürülmüş insanlar gibiyiz. Desene virüsler ve bakteriler sardı her yanımızı, virüslerden medet umuyoruz.Başkasının günahıyla alay eden bir Müslüman, nasıl örnek olacak ki. Demek ki önce insan olmalıyız. Günahkârla alay eden, kendisi de alay olur bilesiniz. Vahyin tebliğ ilkesine isyan eden, Müslüman olduğunu iddia etse de bu iddia kişiyi Müslüman yapmaz. Senin görevin, günahkârı öldürmek değil, günahı yok etmek olmalıdır bilesiniz.Bu güzel insanlar neden böyle yaparlar anlayamadım. Dedikodu, grupçuluk, benden, senden, benim aşiretim gibi yağma hareketi, bir hastalık, bir nifak sarmış her yanımızıgöz gözü göremiyor. Kendileri gibi düşünmeyen insanlar karalanır. Kendilerini dinin sahibi görürler, diğerlerini dışlarlar. Ellerinde terazi varmış gibi, insanları tartıp kilolarını adeta yazarlar. Bazen elimize bir kitap alsak, bu sapığın kitabını niye okuyorsun derler. Kendi camiasının kitabını okuyunca sevinirler. Kafasında üç yüz atmış put olan gerçeği nasıl bulacak ki. Müşriklik ve münafıklık alametlerini kendisine hiç yakıştırmaz. Böyle bir beyinegerçek nasıl misafir olacak ki. O hâlâ üç yüz atmış putu Kâbe’de sanıyor. Desene önce zihinsel gusül abdestine ihtiyacımız var.Eyvah Müslümanlar, dinciler ve dinsizler arasında Arasat’ta sıkışıp kalmış gibidirler. Bugün de dün olduğu gibi pek çok bilge güzel insanlar, iki taraf arasında yerle bir ediliyor. Öyle bombalar atılıyor ki, kimyasal bomba ne ki onun yanında. Yazıktır, günahtır. İnsanın varıp divanına derdini arz edesi geliyor.Hocalarımızın hepsi çok değerli insanlardır. Anadolu’nun yetiştirdiği değerlerdir. Elbette ki bağında gül, dağında dikeni olacaktır. İçtihat alanında, farklı yorumlar zenginliğimizdir. Gel gör ki bugün, çağdaş, modernist, gerici, yobaz, tarihselci, gelenekçi gibi çağ dışı, insanlık dışı ve Kur’an dışı kavramlarla, Müslümanlar sınıflara bölünmüş, desene fitne sarmış her yanımızı. Müslümanlar kategorize edilmiş, adeta işportaya arza sunulmuştur. Desene Piyasa İslam’ı, câri İslam doğmuş. Zifiri karanlık sarmış her yanımızı GÜNEŞİ göremiyoruz.Bilim erbabının bu fitneye kucak açması ne kadar da acıdır. Desene mürekkep cehalet, sarmış her yanımızı. Medya karşısında biri diğerini tekfir ediyor. Halkın karşısında kapatılması zor, derin yaralar açıyor. Sanki Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor maçı yapılıyor. Seyircinin prim desteği de alınıyor. Yüzbinler, bu talihsiz şahısların din algısıyla imanlarına fesat katıyor. Bir üslup hatasıdır ki Müslümanlar arasında makas açılıyor. Oysa her çiçeğin balı, her toprağın gülü farklıdır. Bir üslup da tutturamadık.Müslümanlar, günahımız ve sevabımız bizimdir. Müslümanlık yuvamızıkendi değerlerimizle yıktılar. Öyle ki güya her birey ve gruplar, Allah için yola çıkmışlardı. Allah’a götürmeyen yolu neyleyim. Yeter ki kör olacak kadar âşık olmayalım. Hak kendisine hatırlatılınca düşünelim, teşekkür etmesini de bilelim. Ancak sarhoş olanları da uyarmak bir nimettir. Oysa Kur’an, Peygamber, kimlik, devlet, bayrak birdir. Ulemamız bizim ulemamızdır. Sevabıyla günahıyla Türkiye’mizin değerleridir. Düşünce üretiminin önüne geçilmemelidir. Düşüncede istibdat, insanlığa zulümdür.İslam’ın önünde bilmeden kütük ve set olmayalım. Üretim, üretim yine de üretim diyelim. Bizlerin ürettikleri, Allah için olmalıydı. Üretimde de Allah’ın rızası aranmalıydı. Üretilen ürün piyasaya sürülmeliydi. Ürün pazara sürülsün, piyasası oluşsun. Uzman ekiplerden piyasa denetçileri oluşturulsun. Üretilene Pazar’da erbaplarınca değer biçilsin.Diyanetin önderliğinde piyasa uzmanları, ürünleri, ortak akıl, şüra ile icma ile ümmet için en doğru olanı belirlesin. Bu karara hepimiz saygı duyalım. Budur işte ehlisünnet ve’l cemaat yolu. Yoksa hadis gereği yolları yedi zira mı yapalım. Kâbe’ye himarla mı gidelim. Ehlisünnet algısı gereği yolları 5 metre mi yapalım, savaş için at mı biriktirelim. Ehlisünnet çağının giysi modeli de değildir.Ehlisünnet, Peygamberimiz (sav) vefat edince ümmetin dağılmaması için izlenilen sosyal siyaset yöntemidir. Yönetimde doğrunun arayışıdır. Şia doğruyu bulmak için, yönetenin ehlibeytten olması gerektiği ilkesini benimsedi. Bizler ehlisünnet ve’l cemaat ilkesini benimsedik. Yani müçtehitlerin veya Müslümanların ortak aklının doğruyu yakalamada esas alınması gerektiğini savunduk. Peygamber masumdu, gerçek doğrunun tarafı idi. Onun vefatından sonra böyle iki anlayış ortaya çıktı. Bugün ehlisünnet algısı, Emevilerden sonra bilinçli bir makas değişimine sokulmuştur. Bu gelenek halen devam etmektedir. Yazıktır. Günahtır.Marjinal muhafazakârlıkla ümmeti Muhammedi perişan ettiler. Niyetleri kötü değilse, basiret noksanlığı diyelim gitsin. Çocuğunu seven ana gece yatağında üşümesin diye muhafaza etmek için üzerine düşüp öldürmesi gibi. Sabahleyin ağlayan ana çocuğunu öldürmeyi hiç düşünmemişti. Bugün durum adeta aynıdır. Şartlandırılmış ve koşullandırılmış İslam algısıyla, ümmeti Muhammedîn üzerine düşüp insanlığı perişan ettiler. Ümmeti Muhammedî bir bataklıktan, bir bataklığa sürüklediler. Suçu da başkalarında aradılar. Bugünağlamak çözümse gelin hep birlikte ağlayalım. Bugün ehlisünnet algısı, Fırat nehrini geri akıtmak kadar yanlış bir kulvarda sürdürülmektedir.Birlikte rahmet, ayrılıkta, azap vardır bilesiniz. Gelin haddimiz olmayan üslubu terk edelim. Herkes bir değerdir. Kendisi gibi düşünmeyen, bilmediğine düşman kesilmesin. Kendi bildiğini mutlak doğru görmek felaketini terk edelim. Araçları, amaç yapmayalım. Atalarımızı ve babalarımızı biz bu yolda gördük demeyelim. Atalarımız ve babalarımız doğruya, ya akıl erdirememişseler? Yine de babalarımızı, atalarımızı bu yolda bulduk mu diyeceğiz bilemiyorum. Farkında olmadan dinin önünde kütük olmayalım. Bir ışık görünce onu söndürmek için koşmayalım. Kendi cehaletimizi geçmişin değerlerine kalkan yapmayalım. Cehaletin tahsiline artık son verelim. Yüzyıla ve yeni yıla bu duygularla girelim. Hayatımızda yeni bir başlangıç yapalım. Bu duygularla yeni yılın ve ikinci yüz yılımızın,Türkiye’mize, insanlık âlemine ve Müslümanlara huzur ve saadet getirmesini diliyorum.Hiç bir yüreğin ağlamamasını temenni ediyorum. Herkesin dertlerine derman bulmasını umuyorum. Yeni yılımızda ve 100. yılımızda devletimize, vatanımıza ve insanımıza selam ve saygılarımı sunuyorum. Saygılarımla. @abdulhadisağlam